DİSK Genel-İş Sendikası Balıkesir Şubesi, işçi sınıfının 15-16 Haziran 1970’teki direnişinin 53. yıl dönümünü Burhaniye’de mitingle kutladı. Genel-İş Balıkesir Şube Başkanı Hüseyin Ovalı, şirket işçilerinin kadro taleplerini tekrarladı.
15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 53. yıl dönümü dolayısıyla DİSK/ Genel-İş Sendikası Balıkesir Şubesi tarafından Burhaniye ilçesinde yürüyüş ve miting düzenlendi.
Eki kütüphane önünde toplanan işçiler “Şirket işçisi kadro istiyor”, “Yaşasın iş ekmek özgürlük mücadelemiz”, “Hak hukuk adalet işçilerle gelecek”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atarak Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü.
Cumhuriyet Meydanı’nda konuşma yapan DİSK/ Genel-İş Sendikası Balıkesir Şube Başkanı Hüseyin Ovalı, şirket işçilerine kadro taleplerini bir kez daha alandan tekrarladı. Ülkemizin dünyada sendikal hakların en kötü olduğu 10 ülkeden biri haline gelmiş durumda olduğunu ifade eden Ovalı konuşmasında şöyle dedi;
EMEĞİMİZ, EKMEĞİMİZ ve HAKLARIMIZ İÇİN YAŞASIN 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİMİZ
DİSK’in ve Türkiye işçi sınıfının en büyük direnişlerinden 15-16 Haziran şanlı işçi direnişinin 53’üncü yılındayız. İşçi sınıfının birliğinin, dayanışmasının ve mücadelesinin sembolü haline gelen bu onurlu direnişte yaşamını yitiren arkadaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Yaklaşık yarım asır önce “Çanına ot tıkayacağız” dedikleri DİSK’in kapatılması girişimlerine karşı ayağa kalkan işçi sınıfı 15-16 Haziran 1970’te yaşamı durdurmuş, şalterleri indirerek alanları doldurmuştu. İşçiler sendikalarını ve örgütlenme haklarını direne direne savunmuştu.
1967 yılında kurulan DİSK’in büyümesini fabrikalarda, işyerlerinde engelleyemeyenler, DİSK’in kapısına kilit vurmak için bir yasal düzenleme arayışına girmişlerdi. Hükümet Sendikalar Kanunu’nda değişiklik yaparak, örgütlenmenin önüne devasa bir baraj koyarak DİSK’i fiilen ortadan kaldırmak istiyordu. Dönemin Çalışma Bakanı övünerek “Türk-İş’ten başka konfederasyon kalmayacak” diyordu.
Yapılan görüşmeler sonuç vermeyince direnmek şart olmuştu.
DİSK’in kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler şöyle diyordu konuşmasında: “Meclisteki kanuna karşı kısa zamanda DİSK’e bağlı bütün sendikaların hemen kendi işkollarında greve geçmesi gerekir arkadaşlar. Biz işçiyiz, dünyada her şeyi yapan işçiler amma işçiler durduğu zaman, dünyada her şeyi yapan işçiler durdukça dünya durur arkadaşlar, uçak durur, gemi durur, fabrikalar durur, bütün vasıtalar durur. Çünkü biz işçiler buna hâkim olduğumuz müddetçe her şey de o zaman kendiliğinden halledilmiş olur”
Nitekim Kemal Türkler’in dediği gibi oldu. 15-16 Haziran 1970’de on binlerce işçi DİSK’e ve sendikalarına sahip çıkmak için iki gün boyunca Kocaeli-lstanbul hattında İş bırakıp direnişe geçti.
Birleşen işçileri hiç bir şey, durduramadı. Direnişe şehit verdiler üç yürekli insanı. Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram ve Mehmet Gıdak adlı işçiler öldürüldü. Hükümet 16 Haziran 1970’de sıkıyönetim ilan etti, Kemal Türkler başta olmak üzere çok sayıda sendikacı ve işçi tutuklandı. Binlerce işçi İşten çıkartıldı. Ama DİSK’İ kapatmaya yönelik girişimler boşa çıkarıldı.
15-16 HAZİRAN BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİNİN GÖLGESİNDE, ÜLKEMİZİN BEDELİ İŞÇİLERİN ÖLÜMÜYLE ÖDENMİŞ GERÇEK ULUSAL 1 MAYISININ GÖLGESİNDE
KADRO TALEBİMİZİ YİNELİYORUZ!!!
Daha öncede söyledim bugün bu meydanda yineliyorum.
Geçtiğimiz birkaç ay boyunca hep birlikte izledik. Siyasal iktidar, ülkemizin Belediye Şirket işçilerinden başka diğer kesimlerine her yeni gün müjde adı altında ekonomik kazanımlar verdi. Sözleşmeli personele sınavsız mülakatsız kadro, Belediye şirket işçileri dışındaki personele sınavsız mülakatsız kadro, Diğer Kurumlar hariç, Belediye Memurlarına her ay Sosyal Denge Tazminatı ve bayram ikramiye hakkı, Belediye şirket işçileri dışındaki KHK’lılara Kadro ve 52 günlük ikramiye, 1999 öncesi SGK girişliye Eyt, en düşük emekli maaşı 7.500,00-TL., Asgari ücrete 2. Dilim zam, yapılandırma vb. haklar.
Peki bütün bu dağıtılan ekonomik menfaatler arasında Belediye Şirket İşçileri nerede. Burada bulunan kardeşlerime soruyorum… Siz bu sıralanan ekonomik menfaatler arasında kendinizi bulabildiniz mi?
Khk dan beri devam eden sorunlarımız bitti mi?
Nakil, atama, görevde yükselme haklarımız var mı?
Belediyelere başka kurumlardan nakil olan Memur arkadaşlar varken. siz KHK’lı kardeşlerimizi Belediye Şirketlerine geçirirlerken, üniversite mezunu olmanız gözetildi mi?
Kalifiye eleman olmanız, Mesleğinizde zanaatkâr, usta olmanız gözetildi mi? Mimarınıza, mühendisinize, doktorunuza, Avukatınıza soruldu mu?
Yaa, Sen bizim elimizde olandan daha iyi bir eğitim almışsın, biz senin bu durumunu yaptığımız kanuni düzenlemede gözetmek zorundayız denildi mi?
Buradan birkez daha yineliyorum. 696 Sayılı KHK Alt İşveren şirketinde çalışmakta olan Arkadaşlarımızın sorunlarını çözmemiştir. Taşeron işçisi Arkadaşlarımız, Alt işveren şirketinden, Belediye Şirket işçiliğine taşınmıştır. Oysa bu arkadaşlarımız; bugün aynı kurumlarda birlikte aynı işlerde çalıştığımız emekçi arkadaşlarımızdır. 52 günlük devlet ikramiyesi hakları yoktur. Eğitim ve iş durumlarına göre gözetilmişlikleri yoktur. Eğitim durumları gözetilmeden, Bir KHK ile konunun tarafları olan sendikalarla tartışılmadan oldubitti olan atamaların yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Hepimiz evimize ekmek götürmek için çalışıyoruz. Hepimiz soframızda ki aş çoğalsın diye birilerine emeğimizi kullandırıyoruz. Yok böyle aynı işyerinde “Sınavsız, liyakatsiz” 3 ayrı düzen bunu kabul etmiyoruz. İtiraz ediyoruz. İtiraz ediyoruz. İtiraz ediyoruz.
Ülkemizde sadece Belediyelerdeki bir kesime ödediğiniz Sosyal Denge Tazminatı adı altındaki düzenlemeyi, biz işçilerin İşçilikten gelen ikramiye hakkımızdan nasıl onlarında almasının yolunu açtıysanız aynı kanuni güvenceyle biz Belediye İşçileri içinde Belediye Memurunun sosyal denge tazminatını almasının önünü açmalısınız. Açana kadar alanlarda olacağız. Her basın açıklamamızda dile getireceğiz.
Buradan bir kez daha bağırıyoruz…
KIDEM TAZMİNATI ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİDİR.
Kıdem Tazminatı konusuna gelince kıdem tazminatımız Ülkemizin çalışma hayatının 60 yıllık geleneğidir.
Çalışma hayatı içerisinde işveren ile işçi arasındaki Dengedir.
Bizler çocuklarımızın geleceği olan bu hakkımızı 15-16 Haziran’ın gölgesinde korumaya devam edeceğiz.
Kıdem tazminatı ile ilgili konuşulacak tek şey, mevcut sistemin güçlendirilmesi, kuvvetlendirilmesi, tüm işçilerin istifa hali dâhil kıdem tazminatı alacağı bir düzenlemenin yapılması ve işverenler işçilere kıdem tazminatını vermediğinde devletin kanun hâkimiyetini sağlamasıdır.
Eyt’li Arkadaşlarımıza iller bankasından geleceği söylenen kıdem tazminatları ile ilgili şu ana kadar hiçbir Belediyemize İller bankasından müracaatları ile ilgili dönüş olmamıştır. Emeklilik hakkı kazanan herkesin kıdem tazminatlarının tamamının bir kerede ödenmesini Devletimiz sağlamalıdır.
ÇALIŞMA SÜRELERİNİ DÜŞÜRMELİYİZ
Dünyada en uzun çalışma süreleri en az yıllık ücretli izin ve ücret hakkının olduğu ülkelerden birisiyiz. Unutmayınız ki, çalışma sürelerinin 45 saat olması ülkemize hiçbir ekonomik yarar getirmez, Aksine düşük çalışma süreleri istihdamı çoğaltacağı gibi verimliliği de arttıracaktır. Teknoloji çağına girdiğimiz bu dönemde artık çalışma saatlerinin 35 saat olmasını da konuşmaya başlamalıyız. Avrupa robotlar çalışsın, üretsin insanlar refah içinde yaşasın diye düşünürken ve dünya buna evrilirken biz bu uzun çalışma süreleri içinde ezilmekteyiz, fizikken erkenden çökmekteyiz. Meslek hastalıklarıyla boğuşmaktayız. Her Emekçi kardeşimin en az ama en az kesintisiz haftada iki gün dinlenmeye hakkı olmalıdır. Çalışma süreleri haftada 35 saate indirilmelidir.
KRİZ, EMEKLİNİN, HELE Kİ SGK EMEKLİSİNİN, MUTFAKTAKİ TENCERESİNİN İÇİNDE ALEV ALEV YANMAKTADIR.
Emekliler enflasyonun ağır sonucları altında ezilmektedir. Emekliler, tencerelerinde sofralarında gerekli proteini alamaz oldular. Soruyorum bu alanda toplanan emekli abilerimize ablalarımıza insanca yaşaya bilecek bir emekli aylığı aldığınıza inanıyor musunuz? Soruyorum burada bulunan emekli dostlara bu şartlarda bize de emekli olmayı tavsiye ediyor musunuz? Emekli insanımızın azımsanmayacak büyük bir kısmı, ülkemizde ki ekonomik yaşam mücadelesi içinde ki en ağır şartlarla boğuşan kesimdir. En düşük emekli maaşı yada yaşlılık adı altında alınan tüm maaşlar acilen asgari ücretin altında kalmayacak şekilde düzenlenmelidir.
Ekonomik açıdan Avrupa’da emekli olan birisi karavanıyla dünyayı gezebilirken, bizim emeklimiz ailesini alıp aynı beldedeki çay bahçesine gidemeyecek duruma geldi.
BU ÜCRETLERLE, BU VERGİ YÜKÜYLE GEÇİNEMİYORUZ.
ÜCRETLERİMİZ ARTSIN VERGİ YÜKÜMÜZ AZALSIN
Diğer bir önemli konuda vergi adaletsizliğinin işçiler üzerindeki yüküdür. Türkiye’de vergi adaletsizliği her geçen gün derinleşiyor. Dolaylı vergi oranı yani işçilerin markete gittiğinde cebinden çıkıp devlete giden paranın diğer vergilere oranı % 70. Zengin ve varlıklı rant çevreleri daha az vergi öderken, toplumun diğer kesimleri daha çok ödüyor. Bu oran, gelişmiş ülkelerde ise tam tersidir. Gelişmiş ülkelerde dolaylı vergiler ortalama yüzde 30’dur.
Adaletli bir vergi sisteminde olması gereken temel ilke “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması”dır. Türkiye’de bu ilke tersine çevrilmiştir. Yıllardır büyük vergi yükü, ücret geliri ile yaşam mücadelesi veren işçilerin, emekçilerin omuzundadır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi büyük şirketlere sağlanan vergi afları da ücretli kesimin daha yüksek oranda vergi vermesine neden olmaktadır. Son 10 yıllık süreçte toplanan vergilerin yüzde 92’sini ücretliler ödemiştir. Buna karşın bütçeden yapılan harcamalar sermaye sınıfına dönüktür. Emekçiler bütçeden eğitim, sağlık, ulaşım gibi hizmetleri ucuz ve nitelikli olarak alamamaktadır.
ADALETLİ BİR VERGİ SİSTEMİ İÇİN
AZ KAZANANDAN AZ ÇOK KAZANANDAN ÇOK VERGİ ALINMALI
Enflasyon karşısında eriyen ücretler üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır. Kar ve faiz gelirlerinin vergilendirildiği, çok kazananın çok vergi verdiği adil bir vergi politikası benimsenmelidir.
Yoksulluğu yenmek için güvenceli istihdam şarttır! Bugün başta belediyeler olmak üzere birçok iş kolunda çeşitli isimler altında devam eden tüm güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmelidir. Kadrolu, güvenceli bir iş herkesin hakkıdır. Belediye şirket işçilerine kadro verilmelidir.
Büyük işçi direnişinin 53’ncü yılında bir kez daha tüm işyerlerinden, meydanlardan haykırıyoruz. 15-16 Haziran direnişi işçi sınıfının verdiği bir demokrasi dersidir.
Emeğin hakları olmadan demokrasi, demokrasi olmadan emeğin hakları olmaz!
Emeğimiz, ekmeğimiz ve haklarımız için Yaşasın 15-16 Haziran Direnişimiz!
Yaşasın işçilerin Birliği! Yaşasın Köylüler, Yaşasın Çiftçiler, Yaşasın Esnaflar, Yaşasın İşçiler, Yaşasın Emekçiler, Yaşasın Emekliler, Yaşasın DİSK!!! Yaşasın Genel-İş Sendikası!!!